Yunus Emre ve Bilgi Ekonomisi
Köyünde, çiftiyle çubuğu ile meşgul olan Yunus, bir kıtlık yılında çok bunalır. Bir çok kerametlerini duyduğu, kuraklıktan etkilenenlere geçimlik buğday veren Hacı Bektaş-ı Veli’den yardım almak fikrine düşer. Müracaata karar verir. Hacı Bektaş dergâhının yolunu tutar.
Yol uzundur. Köyler, kasabalar aşar. Uzun bir yolculuktan sonra köye yaklaşınca düşünür. Boş giden boş çıkar derler. Fakat ne götürsün. Dağlardan alıç toplar heybelerini doldurarak Hacı Bektaş’ın dergâhına gelir.
Piri ziyaret ederek hediyesini verir ve bir miktar buğday ister. Yunus’un bu ihlası Hacı Bektaş’ın pek hoşuna gider, onu birkaç gün dergahta misafir eder. Yunus geri dönmek için acele eder. Dervişler Pir’e Yunus’un acelesini anlatırlar.
Ancak Yunus’taki cevheri gönül gözüyle gören Hacı Bektaş, “Buğday mı ister yoksa erenler himmeti mi?” diye sordurur.
Sorunun sırrından gafil olan Yunus:
“Ben himmeti ne yapacağım, bana buğday gerek.” der.
Hacı Bektaş, heybelerinin aldığı kadar buğday doldurulmasını, Yunus’a verilmesini ister. İstediğini alan Yunus yola düşer.
Buğdayı alıp köye doğru yola koyulan Yunus, gaflet uykusundan uyanır, içini pişmanlık duygusu kaplar.
“Ben ne yaptım? Himmet alsaydım, buğdayı da bulurdum” diye düşünür. Derhal geri dönerek kendisini karşılayan dervişe:
“Erenler, himmet ettiği nasibi versin, buğday gerekmez bana!” der
Durum Hacı Bektaş’a bildirilince Hacı Bektaş ise, o ihsanın anahtarını başkasına verdiklerini bu yüzden isterse gidip nasibini ondan almasını söyler.