Teslimiyet
Evvel zamanda bir gün, ülkenin en meşhur vaizlerinden birinin, Ramazan ayı boyunca Üsküdar’daki bir camide vaaz vereceği haberi yayılmış. Haberi duyan, fakir ama Allah’ı anmadığı bir günü bile olmayan gönlü zengin bir kadın, kocasına bunu lisan-ı münasiple iletmiş. Belki gider güzel bi hocadan güzel vaazlar dinleriz diye.
Ancak Rumeli tarafında yaşayan çift çok çok fakirmiş. Öyle ki, kendilerini karşıya geçirecek sandalcıya verecekleri paraları bile yokmuş. Ama kadının gönlünü bilen kocası, bunun da kendinin bir görevi olduğunu bildiğinden çözüm düşünmeye başlamış. Ve bulmuş da:
“Hanım” demiş. “Sen bu üç gün bize lepe aşı yap. Üç gün boyunca onu yersek 3 akçe biriktiririz. Gidip gelmemize yeter.”
Çift, üç gün boyunca evin hanımının yaptığı lepe aşını yiyerek her gün birer akçe biriktirmiş. Bu sayede Ramazan’ın dördüncü günü gitmişler iskeleye. Varınca sandalcıya sormuşlar karşıya geçmenin iki kişi için ücretini. “1 Akçe” cevabını alınca da mutlu olarak vermişler parasını, geçmişler karşıya.
O gün hoca, besmelenin hikmetinden bahsediyormuş:
– “Besmele öyle bir şeydir ki bununla başladığınız iş tamamına erer. İnanarak söylediğiniz bir besmele için Allah dağları düz eder, engelleri kaldırır..” anlatmış da anlatmış hoca. “Hatta” demiş, “kalpten bir besmele, sizi suyun üstünde bile yürütür.”
Çift, özellikle hocanın bu son sözünden çok etkilenmiş. “Aha!” demişler, “2 akçe cebimizde kaldı.”
Eve dönerken adam gönülden bir besmele çekmiş ve atmış adımını suya. Birkaç adım yürüdükten sonra karısını çağırmış yanına. Bunu gören karısı da bir besmele çekmiş ve atmış adımını. Ve birlikte yürüye yürüye eve gitmişler.
Ramazan boyunca suyun üstünde gide gele hocanın bütün vaazlarını dinlemiş gönlü geniş çiftimiz. Bunun üzerine 2 akçe ceplerinde kalmış ve hanımın aklına bir güzellik gelmiş: Kendilerine yeni bir kapı açan hocayı iftara davet etmek.
Ramazan’ın son günü için hazırlık yapmışlar. İki akçenin yettiği kadarıyla masayı doldurmuşlar. Boğaz’ı yürüyerek geçip ikindi vaktindeki vaazı dinlemişler. Ardından hocayı iftara davet etmişler. “Biz sizin bize öğrettiklerinizi çok beğendik, karşılığını bir şekilde vermek istiyoruz.” diye girmişler söze. Ama karşılığını veremeyeceklerini düşündükleri, mahçup hallerinden belli..
Hoca da bakmış gayet kibar ve temiz bir çift. “Neden olmasın” demiş takılmış peşlerine. Kıyıya gelip sandalları geçince sormuş:
– “Sandalları geçtik, ev karşıda değil miydi?”
Adam gülerek yanıtlamış:
– “E hocam, siz öğrettiniz ya. Besmleyi çekip yürüyerek geçicez karşıya Allah’ın izniyle.”
– “Nasıl yani?” demiş hoca şaşırarak. “Siz suyun üstünde mi yürüyorsunuz eve gitmek için?”
– “E evet hocam, siz öğrettiniz bize. Bakın şimdi” demiş ve atmış adımını suya. Ardından karısı da bir besmele çekip düşmüş kocasının peşine. Birkaç adım sonra hocanın gelmediğini anlayıp dönüp sormuşlar kıyıda bekleyen hocaya:
– “Hocam, siz gelmiyor musunuz? Besmeleyi çekip atıverin adımınızı.”
Hoca karışık duygular içerisinde. Bir yandan şaşkın, bir yandan duygulanmış, bir yandan kederli.. Yanıtsız bırakmamış gönlü güzel çifti:
– “Siz gidin, beni bırakın burda. Evet bende de var o bilgi, besmeleyle yapılması gerektiğini biliyorum ama bende o teslimiyet yok.”