The Matrix’teki Kel Adam

The Matrix filmini izlemeyenin dövüldüğü bir çağda yaşadığımız için spoiler uyarısız dümdüz yazıyorum. Efendilik arayan vikipedyaya gitsin. burada dümdüz yazı var.

Çoğu kişi adını bilmez, The Matrix serisinde bir tane kel adam var. Aha bu üstteki. Evet, adı pek bilinmese de filmdeki en güzel mesajlardan biri bu adam üzerinden verilir. Bana göre tabii (Zaten bu sitede yazdığım her cümle bana göre olduğundan bu kalıbı son kullanışım). Nedir bu mesaj? Hedonizmin etkileri.

Filme Farklı Bir Bakış Açısı

Şimdi, filmi farklı bir açıdan yorumlamak için kendinizi Neo yerine değil (herkes Neo zaten he) Nebuchadnezzar yerine koyun. Evet, yerine. Bu Nebuch denilen gemi kendi içerisinde bir tayfa barındırıyor. Farklı özellikleri olan insanlar. Neo, kişinin egosunu ve farkındalığını simgeliyor. Trinity, kabaca, kişinin “aşk”a olan bakışını simgeliyor -ki The Matrix aslında bir aşk filmidir. Bunu sesli olarak konuşmuştuk, gerekirse yazı da yazarım-, Morpheus ise inanca olan bakışını. Bu bakışlar her insanın içinde var. Tıpkı Nebuchadnezzar gibi. Bunların yanında aynı zamanda bu insanları yolundan saptırmak isteyen ve bunun için gemidekileri öldürecek kadar gözü dönmüş biri daha var. Cypher. Kendisi de almış olmasına rağmen, kırmızı hapı alan ve gerçeklerin farkında ve yolunda ilerleyen diğer insanları o yoldan saptırmak isteyen bir hain. Bunu yaparkenki motivasyonu ne? Ajan Smith ile yediği bir yemekten duyduğu “haz” ve Matrix’te bu hazzı düzenli yaşayacak olmanın verdiği “mutluluk”.

Yazıları çok uzun tutmak gibi bir niyetim yok. o yüzden bu haz konusunu bir iki paragraf anlatıp bitirmeyi düşünüyorum. Ne demiştik? Cypher da gemideki diğer herkes gibi Matrix gerçeğinin (ya da yalanının) farkında. Kırmızı hapı yutmuş ve Matrix dışındaki Zion’da hayatını sürdürüyor. Aslında izleyicinin ondan beklediği, Neo’ya bu yolda yardım etmesi ve hep birlikte “mutlu” sona ulaşılması. Peki Cypher napıyor? Bunun yerine daha önceden rahat ettiği hayatı, hatta daha güzelini, düzenli et yediği, istediğini içebildiği, kısaca götünün rahatını düşünmediği bir “mutlu” bir hayatı seçip gemide ölüme sebep oluyor. Bunun için Cypher’ı suçlayabilir miyiz? Çok kolay. Peki ama aynısını kendimiz yapıyorsak?

Hedonizm ve İçimizdeki Cypher

Kendimizi geminin yerine koyalım demiştik. İçinde kendine dair olan bir inanç ve kendini tanıyarak fark ettiğin bir güç var. Bunun yanında da Aşk’a ve yürüdüğün yolun sonunda bulacaklarına dair bir inanç. Çünkü bunu hak ediyorsun. Biricik olarak, seçilmiş olarak bunu hak ediyorsun. Neden hak ettiğini sorgulayacak vakit yok çünkü makineler çok yakında. Ama hak ettiğini dibine kadar biliyorsun. Yolunda ilerlerken içinden bir ses sana eski rahat günlerini hatırlatıyor ve seni yolundan saptırmaya çalışıyor. Bu sese kulak verir misin? Vermem mi dedin? Mesela sana ders çalışmak yerine dışarı çıkıp biraz eğlen, kaç kere geliyoruz şu dünyaya dese? Ya da pazartesine kadar halletmen gereken bir raporu, pazar günü de yetiştirebileceğin için birkaç gün boyunca oturup Netflix izlemekten bir zarar gelmeyeceğini söylese? Cypher’ı dinler misin? Eylemlerinin sonuçlarını göğüsleyebilecek misin?

Ee sonuç?

Konuyu fazla uzatmadan burada bitireyim, yazı daha da uzamasın. İnsan okuyacak sonuçta bunları. Bu blogu açarken düşündüğüm asıl şeye gelecek olursak, insanların kendi Nebuchadnezzar’larındaki tayfayı keşfetmelerinde yardımcı olmak ve kendi Nebuch’umdaki tayfayı keşfetmek. Bu konuda destek olmak için yapabileceğim şey ise tecrübe paylaşmak. Karışık ilerlemekte bir beis görmediğim (aslında konu karışık olduğu) için bir sonraki yazıda finansal özgürlük ve ekonomik bağımsızlık farkını da açıklayacak bir şeyler karalarım. Sonrası konusunda henüz bir planım yok. Sadece kendimin değil başkalarının da tecrübelerinin paylaşılarak bunların herkese bir şeyler katmasını ve yolu aramanın da yolun bir parçası olduğu bu seyahatte, Adamakıllı’nın önümüzü aydınlatmasını diliyorum.

3 thoughts on “The Matrix’teki Kel Adam

Comments are closed.