Gidişat
Temet Nosce

Temet Nosce

Kimim ben?

The Matrix’e geri dönelim. Morpheus’un, Neo’yu (onun “O” olup olmadığını söylemesi için) Oracle’a ilk kez götürdüğü sahneyi hatırlatmak istiyorum. Aralarında geçen diyalogda dikkat edilmesi gereken bazı önemli noktalara vurgu yapacağım.

Sahneyi hatırlayalım:

Kahin: Ne düşünüyorsun? Sence sen “O” musun?

Neo: Dürüst olmak gerekirse bilmiyorum.

Kahin (Kapının üzerinde duran Temet Nosce yazısını göstererek): Şunun anlamını biliyor musun? Latince “Kendini Bil” demektir. O kişi olmak, aşık olmak gibidir. Kimse sana aşık olduğunu söyleyemez, bunu sadece bilirsin. Bunu tüm benliğinle bilirsin.

Bunun üzerine ayağa kalkıp Neo’nun karşısına geçer ve:

Kahin: Sana bi’ baksam iyi olacak. Ağzını aç ve “Aaaa” de.

Neo söyleneni yapar. Kahin Neo’nun ağzını, gözlerini, kulaklarını ve ellerini inceledikten sonra,

Kahin: Hmm.. Şimdi şunu söylemeliyim: “Bu çok ilginç ama..” ve sen de diyeceksin ki…

Neo: “Ama” ne?

Kahin: Sana söyleyeceğim şeyi zaten biliyorsun Neo.

Neo: Ben “O” değilim.

Kahin: Üzgünüm evlat. Yeteneğin var ancak.. Bir şey bekliyor gibisin.

Neo: Neyi?

Kahin: Kim bilir, belki bir sonraki hayatını.. Bu işler hep böyledir. (Neo hafifçe güler) Komik olan ne?

Neo: Morpheus.. O.. Neredeyse beni ikna edecekti.

Kahin: Biliyorum. Zavallı Morpheus.. O olmasa biz de olmazdık.

Neo: Ne demek “O olmasa”?

Kahin: Bunu duymak istediğine emin misin? (Neo’nun başını belli belirsiz evet anlamında sallaması üzerine..) Morpheus sana inanıyor Neo. Ne sen, ne ben, ne de başkası onu başka türlüsüne ikna edebilir. Sana öylesine kör bir şekilde inanıyor ki seninkini kurtarmak için kendi hayatını feda edecek.

Neo: Ne?!

Kahin: Bir seçim yapmak zorunda kalacaksın. Bir elinde Morpheus’un hayatı olacak, diğerinde kendi hayatın. İkinizden biri ölecek. Bunun kim olduğu sana bağlı. Kusura bakma evlat, gerçekten çok üzgünüm. İyi bir ruhun var ve iyi insanlara kötü haberler vermekten nefret ederim. Ah.. Bunun için endişelenme. Bu kapıdan dışarı adımını attığın anda kendini daha iyi hissedeceksin. “Kader” denen “saçmalığa” hiçbir zaman inanmadığını hatırlayacaksın. Hayatını sen kontrol ediyorsun, unuttun mu? Al hadi, bir kurabiye.. Söz veriyorum, bu kurabiyeyi yediğinde kendini bir yağmur damlası gibi hissedeceksin.

Kendini Bil

Bir yazıda birçok kişinin içinde bulundukları atalet ve buna sebep olan bahanelerden bahsetmiştim. Tekrar tekrar aynı bahaneleri buraya dizmek istemiyorum. Özeti şuydu: “Eğer özne ben dışında bir şeyse, sebep %100 bahanedir”. “Ama şu, ama bu, onlar bikbik bunlar bokbok..” hikaye. Size verebileceğim tek tavsiye kendinizi tanımanız. Başarısız olmanızın sebebi ne?

Bahanelerden başlayarak “peki ben bu durumda ne yapabilirim?” sorusunu sora sora bir çözüme ulaşacağınızı biliyorum. Bunun için kahin olmaya gerek yok. Hepiniz kendi hayatınızın seçilmişisiniz. O hissi de çok iyi biliyorum. Hayat size bir şeyleri bedavadan vermeli, çünkü siz.. siz var ya siz.. siz mükemmelsiniz de işte hayat çok adaletsiz.

Her insan özel, her insan biricik. Sizinle aynı olan bir kişi bile yok. Peki herkes bu kadar özelken sizin bu kendinizi aşırı değerli hissetmeniz ne kadar mantıklı? Sanki hayattan bir şey bekliyor gibisiniz. Bu hayat size bir şeyler sunsun diye oturduğunuz yerde beklemeniz size ne getirecek? Yüz milyara yakın insan size bir şeyler sunulsun diye mi var oldu gerçekten? Evren 6 milyar yıldır sizi yüceltmek için mi uğraşıyor? Yıldızlar bir gün öyle bir konuma gelecek ve o beklediğiniz mucizevi olay gerçekleşecek öyle mi? O zaman size sorayım: “Sen kimsin?

Sen “o” hayalindeki kişi misin? Bunun cevabını sana kimse veremez. Annen için dünyadaki en değerli “şey”sin, belki de sana kör bir şekilde inanıyor ama sana bir sır vereyim: Bu hayatta seni o kadar değerli gören yalnızca bir kişi var. Hayattaki hiç kimse senin neden beklediğin o şeyleri hak ettiğini bilmiyor. Herkes kendi derdinde.

İyi olaylar, kötü olaylar, iyi insanlar, kötü insanlar,

Benim gözümde iyi insan veya kötü insan yoktur. O yüzden ben böyle haberleri verirken sevimli kahinimiz gibi üzülmem. Zaten iyi haber, kötü haber diye bir şeye de inanmam. Etkiler ve tepkiler vardır. Olaylar ve yorumlar..

Ülkenin ekonomik durumu kimisi için üzücüyken kimisi için fırsat. Sevgilin seni terk ettiğinde kazandığın zaman ve açılan yeni kapılar için şükredebilirsin. Eğer -sürekli düşündüğün gibi değerli olan sensen- kaybettiğin bir şey yoktur. Sonuçta sen her türlü koşulu lehine çevirebilen, dünyanın etrafında döndüğü, hayatın güzellikler sunmak için fırsatlar kolladığı bir insansın. Şans yüzüne gülecektir. Sahi, sen şansa inanıyor musun?

“Ben” Özneli Sebepler, Gerçek Sebepler

Yaptığım bire bir sohbetlerde karşıma çıkan sürüyle gerçek sebep duydum. Tabii birçoğunda bunları duyabilmek için önce birlikte bahaneler denizini kulaçlamamız gerekti. Bunlardan bazılarını şimdilik kısa kısa cevaplandırarak örneklendirmek istiyorum. Bu kişilerin buldukları problemlerde özneye dikkat edin. Daha sonraki yazılarda bu problemlerle ilgili ayrıntılı çözümler sunacağım:

Sohbetlerden Örnekler:

  • Kendimi çok iyi geliştirdim ama ülkenin durumu ortada. İş bulmakta, para kazanmakta zorlanıyorum.
    • En çok karşılaştığım bahanelerden biri olduğu için en çok bahsettiğim bahane bu. Ülkenin her türlü fırsatı ayaklarınızın altına sermediğinin, birçok şeyin cep yaktığının, istenilen her şeye ulaşılamadığının ben de farkındayım. Ama biz bu sohbetleri nereden yapıyoruz? Bu yazıyı nereden okuyorsunuz? İnternetten. İnternet erişimi olan bir insanın para kazanamaması kendi yetersizliğidir. Hele de kendisini çok iyi geliştiren bir insan için. Marx’ın hayalini kurduğu, üretim araçlarının halkın elinde olduğu bir ütopyada yaşıyoruz. Afrika’dan unicorn’lar çıkıyorsa kalanı senin beceriksizliğindir. “Ben şöyleyim de şartlar şöyle böyle” gibi bahaneler sundukça, ben size çok daha kötü şartlardan, çok daha güzel sonuçlarla kurtulan insan örnekleri verebilirim. Seçilmiş kişi onlar mı yoksa? Çok mu şanslılar? Siz sadece onların başarılarını izlemek için hayata gelmiş olabilir misiniz?

Bu ilk örneği bahane olarak verdim. Dışarıda bulunan bir sebep. Bunun çözümü yok. İstediğiniz gibi çeşitlendirebilirsiniz bunu. Bundan sonraki örneklerde, problem kişinin kendisinde bulunduğunda, yani kişi kendinin farkında olduğunda çözümün nasıl kendiliğinden geliştiğini fark edebilirsiniz.

Sebep Gibi Sebepler:

  • Yaptığım meslek dışında bir yeteneğim yok.
    • İşte öznesi ben olan gerçek bir sebep. Çözümü çok basit: Başka bir yetenek geliştirmek. Paraysa para, ünse ün.. Amaç ne olursa olsun çözüm yine elinizin altında.
  • İşlerimi yetiştiremiyorum.
    • Zaman yönetimi öğrenilmesi gereken bir yetenek. Bunun hakkında çeşitli makaleler, yazılar hatta kitaplar ve hatta verilen özel dersler var. Eğer gerçekten zamanını yönetemediğini düşünüyorsan ve sebep buysa bunlara bakarak bu engeli aşabilirsin. Bu problem genellikle odaklanma problemi ile karıştırılabiliyor.
  • Odaklanamıyorum.
    • Günümüzdeki birçok insanın problemi. Odaklanmanın ne olduğunu tam olarak kavrayamamak ise en kötüsü. Ancak yine odaklanmaya yönelik yöntemlerle çözülebilir. Yine özne ben, yine çözüm rahatça bulunabiliyor.

Bunlar gibi daha birçok örnek var. Öznesi “ben” ise, çözüm çok kolay. Özne dışarıda olduğunda ise olay sadece bakış açısı. Önce ne istediğinizi bilmeniz, istediğiniz şeyin gereksinimlerini belirlemeniz ve kendinizin farkında olmanız gerekiyor. Neleri yapabilirsiniz, neleri yapamazsınız, neleri öğrenebilirsiniz, neler sizi geliştirir, nasıl bir faydanız dokunabilir, nasıl yardımcı olabilirsiniz.. Bırakın dışarıda olan bitene ağlamayı. Siz bu durumda ne yapabilirsiniz ona bakın.

İster ayağınıza gelen topu sürekli başkalarına paslayıp gol atamadı diye başkalarını suçlayabilir, isterseniz de Hamit Altıntop gibi sürekli direği vura vura nihayetinde takımınıza tur atlatan golü atabilirsiniz.

Kahin: Sana söyleyeceğim şeyi zaten biliyorsun Neo.

Neo: Ben “O” değilim.

Kahin: Üzgünüm evlat. Yeteneğin var ancak.. Bir şey bekliyor gibisin.