Pandora’nın kutusu
Hikayeyi bilmeyen yoktur. “Nietzsche Ağladığında” isimli kitapta yazar, Pandora’nın kutusunda kalan son kötülüğün, umut olduğundan bahseder. Çünkü umut, Zeus’un bütün kötülüklerini ve insanlığa yaydığı tüm acıları sonsuza kadar uzatır. Umut, insanın yaşadığı problemlere karşı insanı kayıtsız bırakır.
Bardağı boşaltırken umudun da bir kötülük olduğunu fark ettiğinizi umuyorum. Konuştuğum birçok gençte hak ettiklerini bulacaklarına dair bir umut ve buna bağlı gelişen bir atalet var. Gençler kendileri ile ilgili olmayan her şeyden şikayetçi. Bir gün tüm bunların düzelip hak ettikleri yere geleceğini düşündüklerinden, bir şey yapmak yerine o güzel mutlu günleri bekliyorlar. Peki o güzel günler ne zaman gelecek? Gençler hak ettikleri o mutlu hayatı ne zaman elde edecek?
Dünya Adaletsiz Mi?
En çok şikayet edilen konulardan biri de dünyanın eşit olmadığı, adaletsiz olduğu. Kimileri yaşadıkları koşulların ne kadar kötü olduğundan şikayet edip duruyor. Ben bu şikayetleri nereden biliyorum? İnternetten okuyorum. Adam gelmiş internete şikayetlerini yazıyor. O kadar büyük olmayı, zengin olmayı, güçlü olmayı hak ediyor ki.. Ama o kadar hak etmesine rağmen hayat ona bu büyüklüğü ve gücü vermemiş. Peki hayat neden bunları kimilerine verirken kimilerine vermiyor? Bu adil mi? Bu şikayetçi gençler de Koç ailesi üyeleri gibi, Sabancı ailesi üyeleri gibi ya da daha basit bir şekilde, karşıdaki lüks sitenin bebeleri gibi rahat bir hayatı hak etmiyorlar mı?
Tabii ki herkes çok özel, herkes biricik ancak herkesin kendisini çok değerli görmesi nereden çıktı? Kim size hayatın size bir şeyleri bedava sunacağını söyledi? Büyük adamlara gerçekten hayat mı bir şeyler sunmuş yoksa kendileri mi hayattan bir şeyler koparmış?
Eşitlik ve Adalet
Dünyanın en zengin iş adamlarından biri olan Elon Musk’ın Güney Afrika’da doğmuş biri olduğunu biliyorsunuz. “Ailesi zengindi” dediğinizi duyar gibiyim. Steve Jobs’ın Suriyeli gerçek ailesi tarafından büyütülmemiş olması onun şansı mı peki sizce? Karşı sitedeki basketbol şortlu kıvırcık Berke’nin babası sizin babanızla benzer yollardan mı geçmiş? İmrendiğiniz bütün bu adamlar.. Bu imkanları gerçekten hayat mı onların ayaklarının altına sermiş yoksa bu imkanları elde etmek için bu adamlar mı bir şeyleri zorlamış? Biyografi okuyor musunuz? Okuyun.
Hayatlarında kitap yazmak dışında hiçbir şey başaramamış insanların yazdığı kişisel gelişim kitaplarını bir kenara bırakın ve biyografi okuyun. Başarılı insanların ortak özelliklerini birkaç kitap sonrasında fark edeceksiniz. Birkaç tanesini okumuş biri olarak ben size bir spoiler vereyim: Hiçbiri oturup Twitter’da “Gençlerin umudunu çaldınız!!11 Hesap vereceksiniz!!11” yazmamış. Belki de ben çok az okumuşumdur tabii orasını bilemem. Belki de benim okumadıklarım kafelerde, okulda, çalıştıkları şirketlerde sürekli hükumetin ve siyasilerin ülkeyi ne kadar kötü yönetip geleceği nasıl kararttıklarını konuşuyorlardır.
Bahane göt gibidir, herkeste bulunur; dertler sik gibidir, herkes en büyüğü kendisinde sanır.
O adamların imkanları sizinkilerden farklıydı değil mi? Onlar güzel okullarda okudu, aileleri destek oldu, şartları farklıydı.. En azından Türkiye Cumhuriyeti’nin bu kötü koşullarında yaşamadılar.. Ya hu gidin birkaç biyografi okuyun harbiden. İnsanların ne koşullarda hangi rüzgarlara, fırtınalara karşı yelken açtığını görün. Hiçbir şey bilmeden yerinizden atıp tutmayı kesin. Bahane üretmeyi bırakın. Nedir bahane? Sizinle ilgili olmayan bütün sebepler. Ne gibi?
- Okuduğum okulda bu ders gösterilmiyor.
- Yaşadığım şehir hebele gubeleye uzak.
- Annem babam bıdı bıdı.
- Arkadaşlarım zart.
- Çevrem zort.
- Hükumette A partisi var.
- Türkiye’de bıdı bıdı.
- İş yok, maaşlar düşük, iş kötü, iş cart, patron curt..
- Ben o işi yapamam.
Liste böyle uzayıp gider. “Ben o işi yapamam” cümlesi, başarısızlığınızı açıklar. Buna kesinlikle bahane diyemem. Ama bunun dışındaki her şey bahanedir. Bakın çok açık ve net bir şekilde söylüyorum: Özne siz değilseniz, sunduğunuz sebep bahanedir.
Öznenin “ben” olduğu son maddeye bakın. Peki öznenin ben olması neyi değiştiriyor? Çözümü elinizde olan bir sebep bulursunuz. Ben o işi yapamam. Yapmak ister miyim? Evet veya hayır. Hayır ise başka iş yapabilir miyim veya bu işi öğrenebilir miyim? Gibi yeni çözülebilir sorunlar yaratırsınız. Bu sorunları sonuna kadar çözerseniz de nihayetinde elle tutulabilir bir sonuç elde etmiş olursunuz.
Beyne problem vermezseniz beyin kendi problemlerini yaratır
İnsan beyni problem çözmek için evrilmiştir. Amacı sürekli problem çözmektir. Eğer ona problemler vermezseniz (yemek yapmak, bitki yetiştirmek, rapor hazırlamak, ders çalışmak gibi..) kendisini çözülemez problemlere odaklar ve o problemlerin çözülemeyişinden zevk alır. Mevcut hükumetin sevmediğimiz politikaları gibi..
Az önceki konuya dönecek olursak, hayatın adaletsizliğini düşünmek de beynin kendini tatmin etme yöntemlerinden birisidir. Çözülemeyen problemler için bir çıkış yoludur ağlamak. Beyin bunlara yeterince ağladıktan sonra hala gerçek bir problem bulamazsa yeni sanal problemler yaratır ve tekrar ağlayana kadar bu problemleri çözmeye odaklanır.
Konuyu yeterince açıkladığımı düşünüyorum. Yazıyı fazla uzatmaya gerek yok. Özetle, beyninize hükmedip (Pardon, beyin zaten sizsiniz değil mi, bardağı hala boşaltmadınız mı?) ona çözmesi için problemler yaratmazsanız saçma sapan şeylere ağlamaya devam edersiniz. İlerleyen yazılarda beyniniz için yeni problemler bulabileceğinizi umuyorum.
4 thoughts on “Pandora’nın kutusu”
Comments are closed.
moruk okumaya geliyoruz anamıza küfredilerek çıkıyoruz biraz küfür “şeklini” değiştirmenin bu siteye daha çok yakışacağını düşünüyorum.
annenle ilgili bir şey yazdığımı hatırlamıyorum. uzun yazmışım tekrar okumaya da üşendim. nereye takıldığını tam olarak gösterirsen bir sonraki yazıya da ekliyim.
Bu yazı beni kendime getirdi.
‘Bardağı hala boşaltmadınız mı?’ O makaleyi anlamak ve hazmetmek çok zor
Yoruma bir daha baktım da yorumum bi bahane olmuş ;d Bari okuduktan hemen sonra yazmasaydım.