Buda’nın Yüzüne Tükürmek
Buda, bir ağacın altında oturmuş, müritlerinden oluşan bir topluluğa bir konuşma yaparken bir yabancı, cemaati öfkeyle iterek doğruca bilgeye yöneldi. Buda’nın müritleri onu engellemeye çalıştı ama onlara adamı bırakmalarını emretti. Zorla kabul ettiler ve çileden çıkmış figür, küfrederek ilerledi ve Buda’nın yüzüne tükürdü. Buda, adamın gözlerinin içine bakarak ve ciddiyetle sordu:
“Sırada ne var?”
Yabancı şaşkın bir şekilde donup kaldı. Kim böyle bir şey sorar? Geçmişte insanlarla çatışma içerisine girdiğinde insanlar her zaman tepki verirlerdi, ya öfkelenirlerdi ya üzülürlerdi ya da yaklaştığını bildikleri kavgadan kaçınmak için çeşitli tepkilerde bulunurlardı. Ama bu? Buda kızgın, kırgın veya korkak değildi. “Sırada ne var?” sorusu, onun, kafasındaki kelimeler arasında kaybolmasına neden oldu.
Bu sırada, Buda’nın müritleri, başkalarının bu tür eylemlerin kabul edilebilir olduğu fikrini üretmesin diye, bu araya girenin cezalandırılmasını talep ettiler.
Buda, “Hepiniz sessiz olun,” dedi. “Bu adam beni gücendirmedi, ama çoğunuz gücendirdiniz. Yıllardır benimle yaşıyorsunuz ve hala öfkeyle mi tepki veriyorsunuz? Bu bir yabancı. Daha önce hiç tanışmadık. Benim hakkımda başkalarından bir şeyler duymuş olmalı, “bu adam”ın bir ateist, toplum için bir tehlike, bir devrimci, bir yozlaştırıcı olduğu gibi şeyler. Böylece benim hakkımda kafasında bir fikir, bir kavram oluşturdu, anlıyor musunuz? Bana hiç tükürmedi, bunun yerine taşıdığı bu fikre tükürdü.”
Bunun üzerine öğrencileri sustu. İzleyicilerin geri kalanı huzursuzca kıpırdandı.
“Derinlemesine düşünürseniz,” diye devam etti bilge, “burada olan şey, aslında kendi aklına tükürdüğü. Ben onun zihninin bir parçası değilim -ki konuştuğumu ilk kez duyuyor, öyleyse nasıl olabilirim?- Yine de belli ki söyleyecek bir şeyi var ve o kadar güçlü bir şey ki onu içinde tutamıyor. Evet, hayatta böyle anlar var; derin sevgi, yoğun öfke, nefret, yalvarma anları.. ve şimdi bir tanesine tanık oluyoruz. Bu, sözcüklerin ifade ettiklerinin yetersiz olduğu bir andır ve yalnızca eylemler işe yarar ve kararlar eylemlerimizle verilir. Kader bu şekilde çizilir.” Gözlerini bir kez daha davetsiz misafire çevirdi: “Bu yüzden soruyorum: ‘Sırada ne var?'”
Adam cevap vermeye çalıştı ama yine de aklına tek kelime gelmiyordu. Ancak kalabalık mırıldanmaya başladı ve öğrenciler Buda’nın ne demek istediği konusunda kendi aralarında tartışmaya başladılar. Seyircilerden bazılarının bilgenin kendisine soruları vardı ve ona yaklaştılar, diğerleri ise kendi fikirlerini birbirlerine dile getirdiler ve etrafta dolaşmaya başladılar. Yavaş yavaş, bir zamanlar düzenli olan topluluk genel bir kalabalık kargaşasına dönüştü.
Yine de birkaç dakika önce Buda’nın yüzüne cesurca tüküren adam sessiz kaldı. Az önce olanlara bir anlam veremiyordu. İçinde en ufak bir öfke izi ya da tanımlayamadığı başka bir duygu kalmamıştı. Aslında tarif edilemez bir şekilde her şeyden, hatta düşünceden yoksun hissediyordu. Başka ne yapacağını bilemeden, orayı geride bırakarak sessizce uzaklaştı.
O gece uyku, ondan çok çok uzaklara gitti. Yorganın altına yattı, terledi, rahatlık bulamadı. Ara ara başarabildiği kısa uyku dönemleri ateşliydi, günün olaylarının görüntüleri altında parıldayan Buda’nın ifadesiz yüzü tarafından sürekli rahatsız edildi.
Artık hiçbir şey mantıklı gelmiyordu. Ne olmuştu? Evet, Buda olarak bilinen adamın yaptığı korkunç şeyleri duymuştu ve birbiri ardına dinlediği hikayeler sonunda kaynayıp onun kaderini hazırlamıştı. Birinin üzerine tükürmek en büyük hakaretti ama Buda’nın yüzüne tükürmek mi!? Elbette bir savaşı kışkırtmak için yeterliydi! Ya da öyle hayal etmişti.
Bunun yerine, anladığını düşündüğü her şey elinden alınmıştı; fikirleri, duyguları, hatta geçmişinden gelen şeyler ve gelecekle ilgili tüm güvenceleri.. Hepsi sadece birkaç dakika içinde yıkıldı. Ve bu doğruydu! Aklında o sözden başka bir şey yoktu. Sırf kendi kafasında bu kadar yüksek sesle inleyen fırtına yüzünden daha önce hiç karşılaşmadığı bir adamla savaşmaya ve muhtemelen öldürmeye gerçekten hazır mıydı?
Yorganın altında biraz daha terli ve titreyerek kıvrandı. Gözlerini sımsıkı kapatıp tekrar uyumaya çalıştı ama nafile. Buda’nın huzurunda olmak onu özünden sarsmıştı.
Ertesi sabah, güneş ufkun üzerinde yükselmeden önce, azizin huzuruna geri döndü, bu sefer kendini O’nun ayaklarının dibine attı. Başı eğik, elleri ayak parmaklarında titreyen bilge adamın sözlerini duydu:
“Sırada ne var?”