Merkezden Verilen Sinyaller
..Asıl gerçek Tanrılardır bunlar. Bak Yedike, az önce sen uzay gemilerinin telsizle yönetildiğini duyunca şaşıp kaldın değil mi? Oysa o iş bir çocuk oyuncağı, hem modası da çoktan geçti. Gün gelecek, insanlar da telsizlerle yönetilecekler, tıpkı şimdiki otomatlar gibi. Anlıyor musun? Büyük küçük herkes radyo dalgaları ile yönlendirilecek. Bu konuda deneylere başlandı bile. İnsanlığın yüksek çıkarları için çalışan bilim çok önemli sonuçlar, çok önemli veriler elde etmiş bulunuyor…
Uzun Adilbay, Sabitcan’ın sözünü kesti:
– Dur hele! Şu ağzından düşürmediğin “insanlığın yüksek çıkarları” sözünü pek anlayamadım ben. Yani senin dediğine göre herkes yanında transistörlü radyoya benzeyen bir aygıt taşıyacak ve bu aygıttan aldığı emirlere göre mi hareket edecek? Her yerde var mı bu aygıtlardan?
– Çok tuhafsın Adilbay! Ondan mı söz ediyorum ben? Hiç kimse hiçbir şey taşımayacak üzerinde. İstersen sokakta çırılçıplak dolaş, radyo dalgaları seni yine bulacak ve bilincine aralıksız olarak tesir edecek. O dalgalardan kimse kaçıp kurtulamayacak.
– Demek öyle ha?!
– Ne sandın ya! İnsan ancak merkezden verilen programa göre hareket edebilecek. Keyfince yaşadığını, dilediğinde hareket ettiğini sanacak ama aslında her şeyi, aldığı nefesi bile yukarıdan verilen programa uygun olacak. Her şey oradan ayarlanacak. Bir şarkı mı söyletmek istiyorlar? Sana bir sinyal gelecek ve sen şarkı söylemeye başlayacaksın. Dans mı ettirmek istiyorlar? Bir dans sinyali gelecek ve dans edeceksin. Çalışman mı gerek? Yine sinyal gelecek ve çalışacaksın, hem de ne çalışmak! İnsanın her işi, her davranışı, istekleri, düşünceleri her şey önceden tespit edilecek. Diyelim ki dünya nüfus patlaması gibi bir felaketle karşı karşıyadır, yani insanlar hızla çoğalmakta ve bunları besleyecek kadar besin bulunamamaktadır. Ne yapacağız o zaman? Yapılacak şey belli, doğumları azaltacağız. Herkes karısı ile ancak, merkezden bu yolda bir sinyal aldığı zaman sevişecek. Tabii toplumun yüksek çıkarları için olacak bu.
Uzun Adilbay alaylı bir sesle sordu:
– Toplumun yüksek çıkarları için ha?
– Elbette. Devletin çıkarları her şeyden önce gelir.
– Peki ya ben bu yüksek çıkarları düşünmeden karımla sevişmek istedim, o zaman ne olacak?
– Azizim Adilbay, böyle bir şey olmayacak ki. Böyle bir istek aklının kenarından dahi geçmeyecek. Karşına dünyanın en güzel kadınını çıkarsalar seni canlı akım etkisinde bıraktıkları için ona dönüp bakmayacaksın bile. Emin ol ki bu gibi işlerde bile mutlak bir düzen hüküm sürecek. Mesela savaşta olduğumuzu farz edelim. Orada da her şey merkezden verilen sinyallere göre olacak. Hemen ilk safta ateşe mi atılman gerekiyor, atılacaksın. Paraşütle mi atlanacak, göz kırpmadan atlayacaksın. Tankın altına girip sokup mayın mı patlatman gerekiyor, hemen yapacaksın o işi. “Nasıl ve niçin?” diye soracaksınız bana. Anlatayım. Merkezden canlı akımla cesaret aşılanacak ve insanda korku diye bir şey kalmayacak. İşte böyle olacak her şey.
Uzun Adilbay pek şaşırmıştı. Aklından geçeni olduğu gibi söyleyiverdi:
– Amma da palavracısın ha! Bunca yıl okuduktan sonra bunları mı öğrendin? Başına akıl koyan olmamış hiç!
Öbürleri de oturdukları yerde kıpırdanıyor, başlarını iki yana sallayarak gülüyor ve bu palavralara inanmadıklarını belli ediyorlardı. Ama yine de, konuyu meraklı buldukları için, sözünü kesmeden dinliyorlardı onu. Hem sonra onun sürekli votka ve kımız içip sarhoş olduğunu da görüyorlardı. Bıraksınlar, keyfince konuşsundu. Söylediklerinin hangisi doğru hangisi yanlış kafa yoracak değillerdi ya. Bununla beraber Yedigey birden korkuya kapıldı. Bu palavracının böyle konuşması hiç sebepsiz, hiç temelsiz olamazdı. Çünkü bütün bu söylediklerini uydurabilecek yeteneği yoktu Sabitcan’ın. Bir yerlerden bir şeyler duymuş olmalıydı. “Ya söylediklerinde gerçeklik payı varsa? Ya bazı bilim adamları Tanrı olmak hırsına kapıldılarsa? Kendilerini Tanrı yerine koyup bizi yönetmeye kalkarlarsa?” diye düşündü. Korkusu da bundan ileri geliyordu.